14 Haziran tarihinde İstanbul'dan Özbekistan'ın
başkenti Taşkent'e geldim. Bu benim ilk uzun soluklu yurtdışı seyahatim
olacaktı. Tam altı aydır bambaşka bir ülkedeyim. Coğrafya, mesafe ne kadar uzak
olsa da ortak kültürümüz yok değil. İnancımızın getirdiği bir misyonla,
herhangi bir Türk burada rahat yaşayabiliyor. Hatırlatmak isterim ki Özbekistan
toprakları bir zamanlar ata yurdu olmuştur. Çeşitli (açlık, kıtlık, savaş
vb) sebeplerden göç eden Türkler, Küçük Asya denilen Anadolu'yu yurt
edindi. O zamanlar ki yaklaşık 1500 yıl önce başlayan süreçle Anadolu yurt
oldu, Anadolu'da büyük sultanlıklar kuruldu. Göç etmeyip kalanlar içinde aynı
durum söz konusu oldu ama kalanlar yalnız bir büyük sultanlık kurmayı
başarırken (Timur Sultanlığı) gidenler Anadolu'dan hareketle Avrupa, Asya ve
Afrika'da iki büyük sultanlık (Selçuklu ve Osmanlı Sultanlığı) kurabilmiştir.
Taşkent'te tanıdığım Türklerden şu sözü duyduğumda ilkin çok garipsedim
"Kazakistan'ın ilk Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev demiş ki "Siz
bin yıl önce atlarınıza binip anadoluya gittiniz. Biz ise atlarımızı yiyip
burada kaldık". Özbekistan'da hayatımın ilklerini görüp yaşadım. İlk defa
at eti yenildiğini burada gördüm. Duyuyordum ama bizatihi insanların lezzetli
bir inek eti gibi yenilmesine şahit oluyordum. Onlardan sonra ben de bir tadına
baktım. Kötü değildi.
Özbekistan Coğrafyasında Rus Hakimiyeti Dönemi
Özbekistan 19. yüzyılın sonlarından 20. yüzyılın
sonlarına dek Rusların kontrolünde kaldı. Rusların ilerleyişi tam olarak şöyle
olmuş: Rusya'nın Kafkasya'yı fethi 1850'lerin sonunda tamamlanır
tamamlanmaz, Rusya Savaş Bakanlığı Orta Asya hanlıklarına karşı askeri güçler
göndermeye başladı. Hanlıkların üç büyük nüfus merkezi -Taşkent, Buhara ve
Samarkand - sırasıyla 1865, 1867 ve 1868'de ele geçirildi. 1868'de Buhara
Hanlığı, Buhara'yı Rus himayesi yapan Rusya ile bir antlaşma imzaladı. 1868'de
Kokand Hanlığı Fergana Vadisi'ne hapsedildi ve 1876'da ilhak edildi. Hiva
Hanlığı 1873'te Rus himayesi oldu. Böylece 1876 yılına gelindiğinde günümüz
Özbekistan'ını içine alan toprakların tamamı ya doğrudan Rus egemenliğine
girmiş ya da Rusya'nın himayesi altına girmişti. Buhara ve Hiva üzerinde
himayeler kuran antlaşmalar, bu devletlerin dış ilişkilerini Rusya'ya kontrol
ettirdi ve Rus tüccarlara dış ticarette önemli imtiyazlar verdi; hanlıklar
kendi içişlerinin kontrolünü elinde tuttu. Taşkent ve Hokand doğrudan bir Rus
genel valisinin altına düştü.
|
Rus Ordusu Taşkent'te (1865) |
|
Rus Ordusu Semerkant'ta (1868)
|
Sovyetler Döneminde Özbekistan'ı Gösteren Fotoğraflar
|
Özbek öğrencilere ders veren bir Rus eğitmen. Özbekistan'daki Sovyet yönetimi, İslam'ın bastırılması ve okuryazarlığın teşvik edilmesiyle belirlendi. |
|
Taşkent sokaklarında burkalı kadınlar. Bunun gibi sahneler Sovyet yönetimi altında giderek daha nadir hale geldi.
|
|
Taşkent'in merkezinde bir yürüyüş sırasında "Canlı Amblem" olarak görev yapan bir çocuk. Afiş, "emek ve savunma için!" |
|
Taşkent'te bir tekstil fabrikasının avlusunda bir işçi mitingi. |
|
Buhara'da iki yaşlı Yahudi adam. Penson'ın çalışmalarının çoğu 35 mm filmli kameralarla çekildi, ancak bunun gibi bazı resimler geniş formatlı cam plakalarda çekildi. |
|
Sert suratlı genç bir Özbek kızı, Lenin'in ciltlerinden birini okuyor. |
|
Kollektif bir çiftlikte yavruları olan bir çocuk. |
|
1939 yılında Fergana Vadisine su taşımak için çalışan Özbekler. 270 kilometrelik bu su yolu ilerde Aral Gölü'nün kurumasına sebep olacaktı. |
|
Yeni Toplanmış Pamuk Stoğu |
|
1940'ta bir stadyumda antrenman yapan genç erkekler. II. Dünya Savaşı sırasında Özbekistan'dan tahminen 1,4 milyon kişi Kızıl Ordu'da savaştı.
|
Özbek Halkın Özüne Dönüşü
1991 yılında SSCB çöküşü ile Özbekistan müstakil bir
devlet olarak bağımsız oldu. Kurucu lider olan İslam Kerimov, ilk yıllarında
Özbek milliyetçiliğini arttırmak için Özbek tarihinde önemli figürlerin
heykellerini, resimlerini yaptırmış, müzeler kurdurmuş. Timur Devletinin kurucu
lideri Emir Timur ve 4. kuşak torunu Uluğ Bey, şair Ali Şir Nevai, Ali Kuşçu
gibi önemli figürler halka tanıtılmaya çalışılmış. Ancak Rus himayesinde geçen
yaklaşık 140 yıl, Özbekler üzerinde ciddi tesirler bırakmış. 1950'li yıllarda
ailesi ile Özbekistan topraklarına göç etmiş bir Uygur bana şunları
anlattı:
"Uygurlular,
dinine sıkı sıkıya bağlıdır. Bu yüzden Çin mezalimi hadsiz şekilde arttı ve
Uygurlular göç etmeye başladı. Eğer ki 50'li yıllarda Uygurlular bu topraklara
gelmeseydi Özbekler dinlerini tamamen unuturdu. Onlara İslam'ı hatırlatan,
tekrar öğreten Uygurlular oldu."
Bunları duyunca şaşırmadım diyemem.
Çünkü her bir Özbek de şunları gördüm: Dinine sıkı sıkıya bağlıdır; her bir
sünneti yerine getirmeye dikkat ederler; bir buluşmada, yemekte, mecliste
Allah'a dua ederek başlarlar, dua ile bitirirler; komşuluk ilişkilerine önem
gösterirler; bir akrabalığın en büyük ferdi tüm akrabalarının ihtiyaçları ile
ilgilenir; temizliğe önem verirler; yanlış yapılan bir işi ciddi bir üslupla
uyarırlar.
Yorumlar
Yorum Gönder