TARTIŞMA SANATININ İNCELİKLERİ
Arthur Schopenhauer
2.Baskı : Say Yayınları, 2012
KİTAP ÖZETİ


Ünlü Alman Filozof Schopenhauer 1788-1860 yılları arasında Almanya’da yaşadı. 1818’de büyük eseri İstenç ve Tasarım olarak Dünya adlı eserini yayımladı. Berlin Üniversitesi ’nde 1820 yılında Doçent oldu ve 1831 yılında öğretim üyeliğinden ayrılarak Frankfurt’ta münzevi bir hayat yaşamaya başladı. Alaycı ve nükteli bir üslubu olan Schopenhauer’ in eserleri arasında: Tabiatta İrade Üstüne (1836), İnsan İradesinin Hürriyeti Üzerine (1839) , Ahlakın İki Temel Meselesi Üzerine (1841) gibi eserleri vardır. İki eseri de ölümünden sonra yayınlanmıştır: Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar, Düşünceler ve Fragmanlar.
Görüldüğü üzerine Schopenhauer ‘ın ilgi alanı insanın fıtratı, ahlakı, toplumsal ahlak, tabiatta düzen gibi konulardır. Kant idealizmi ve Hint filozofların felsefelerine kendi felsefesini inşa etmiştir. Tasavvur ve irade gücü üzerine kendi doktrinini inşa eder Schopenhauer. Dünya insanın hayal gücünün imgelediğidir ona göre ve akılda tasavvur edildiğinden başka bir şey düşünülemezdir der. Fenomenler dünyasının dayanağına İrade adını verir ve kuvveti irade olarak görür. Schopenhauer ’ın ahlakı, insanların özdeşliğinden ileri gelen acıma duygusudur.







Tartışma ( ve İkna ) Sanatının İncelikleri
Giriş:
Belagat yahut Etkili Konuşma Sanatı
Tartışma ortamında bir kişinin etkili konuşarak karşısındakini kendi düşüncesini etkili konuşup etkileyerek aynı duygu ve hissi canlandırıp hissettirmeye belagat denir. Belagatın temeli sözcüklerdir. Etkili sözcüklerle ve etkili anlatımla tartışma ortamında karşımızdaki kişiyi ikna edip aynı düşünce ve hissiyat yaşatmaya çalışılır.

Bir başkasının uyduğu yanlışla çatışan doğruyu ikna etmek için ilk iki kural ; öncüller ( mukaddem ) ve vargıdır. Önce doğal olarak mukaddem ve ardından vargı takip edilir. Ancak vargı çoğu zaman önce gelir çünkü heveskârlık, acelecilik ve dogmatik güven bizi önce vargıyı ( istidlali ) savunmaya iter. Bu karşımızdakinin çekingen ve ihtiyatlı hale getirir, ardından da bunların hangi sonucu getireceğini bildiğinden esas delil ve öncüllere kararlı biçimde kararlı çıkar. Yani vargı ile başlayan birisi, herkesin temeli olan mukaddemi karşı çıkılacak konuma getirir. Bu yüzden ulaşılmak istene sonuç gizli tutulmalı ve karşımızdaki kişiye temellendirme kabul edilerek hareket edilmeli. Öncüller ve illetler açık seçik edilmeli ve tam, her açıdan anlatılmalı. Mantığa ters düşülecek öncüllerden uzak durulmalıdır.
Bir şey verilmek istenirken sadece doğru ve ikna edici olan verilmeli, hiçbir şey ilave edilmeksizin doğru anlatılmalı ve abartılı delillerle temellendirmelerden uzak durulmalıdır. Çünkü tartışmada karşımızdaki kişi  ( hasım ) bunları reddetmeye başlayabilir ve hükümsüz kılabilir.




Tartışma ve Çekişme
Toplu Bakış
Tartışma teorik bir konu üzerinde iki taraf için yararlı olabilir, çünkü tartışma tarafların sahip oldukları düşünceleri doğrular veya teyit ederek yenilerine ulaşır. Ancak tartışmanın taraftarları zeka ile yetenek bakımdan birbirine denk olmalıdır. Bir tarafın bilgi eksikliği evsafa uygun değildir ve diğer taradın bilgi ve temellendirmelerine yanıt veremeyecektir, tartışmadaysa dışarda durmayı yeğleyecektir.
         Eğer zeka ve kavrayışta eksiklik varsa bu tartışmada öfkenin doğmasına neden olacaktır ve hiddet nöbetleri onu çirkin hale getirecektir. Bunun neticesinde ise hile ve bahaneye başvuracak, güçlük çıkarmaya meyledecektir. Tartışmalarda taraflar bilgi, zeka, kavrayış bakımından birbirine denk olmalıdır. Bir bilgin asla bir cahille tartışmamalıdır. Zira tartışsa bile en iyi temellendirme ve delilleri ona karşı kullanamayacaktır.
         Tartışmada diğer taraf bilgi ve zeka eksikliği varsa ve bilgi edinme ile hakikate ulaşma yönüne samimi bir çaba sarf edilmiyorsa durum kötü olur. Bu durumda samimi olunmadan tartışılıyor ise diğer taraf incinecektir.
         Diğer yandan insanlar kendileriyle aynı görüşte olmayan kişilere karşı genellikle gücenip, darılırlar. Bu durum kızgınlık ve küslüğe neden olur. Çünkü burada sadece onların zihni yetersizlikleriyle değil, fakat tartışırken başvurdukları usullerin sık sık haysiyetsizlikleriyle ve ahlak bozukluğuyla uğraşmak zorunda kalırız. Böylece hileler ve düzenbazlıklar tercih edilen yolları olur.  
         Bildiğim kadarıyla daha önce böyle bir eser kaleme alma girişimi olmadı, bu yüzden faydalanacak kaynaklardan imkanım olmadı. Aristo’nun Topika’sı yer yer faydalandığım tek eserdi. Fakat Theophras’ın eseri “ Tartışılanlar Üzerinde Nazariyat kitabı “ uygun bir kitaptı, ama belgatle ilgili tüm yazıları kaybolmuştur. Platon’da Devlet adlı eserinde Tartışma, müzakere üzerine  diyalogdan diyalektiğe gibi tartışmayı ve ispat etmeyi öğretir ve çürütme sanatına değinir. Yakın zamanda Halle’den müteveffa “ Tartışmada Kullanılan Yöntem, Tartışmanın Kuralları ve Ayrıca Tartışanların Kusurları “ nın  açıklandığı özel mantık risalesi çok işime yaradı.
         Genel olarak tartışmalarda takip edilen ana usul temel süreç şu şekildedir:
         Bir sav yahut iddia ortaya atılır ve bunun çürütülmesi gerekir; bunun için iki yol vardır.
         Birincisi söz konusu meselenin tabiatıyla bağdaşmadığını göstererek iddianın mutlak ya da nesnel hakikatini çökertiriz.
         İlk iddia temellerinden veya illetlerinden, ikincisi ise sonuçlarından vurur. İlki iddianın doğru olmadığını, ikincisi ise doğru olamayacağını gösterir.       
        


YORUM

        Yavuz Sultan Selim ile Şah arasında şöyle bir olay geçtiği rivayet edilir: Yavuz Sultan Selim Han, henüz şehzâde iken İran Şahı Şah İsmail ‘in çok iyi bir satranç ustası olduğunu duyar. Şehzadeliğinde bile rakip kabul etmeyen fıtratı, Onu taa Acem Diyarına, bu kudretli rakibiyle müsabakaya sevk eder. Üşenmez kalkıp gider. Lakin bir derviş kıyafeti ve kisvesiyle. Kendisini saklamak istemektedir ve bunun da elbette sebepleri vardır. Kollarını yırttığı eski bir derviş elbisesini giyerek, alır sırtına bohçasını, düşer yollara. Göğsüne de kocaman bir geçici dövme yaptırır. Tıpkı o dönemde birçok dervişin yaptırdığı gibi. Gece gündüz yol alır İran çöllerinde. Nihâyet göğsünde dervişlik nişânı, üzerinde bir hırka, sırtındaki heybede bir lokma, Acem topraklarındadır. Önce bir handa kalır birkaç gece. İran’da satranç çok meşhurdur ve neredeyse bu oyunu bilmeyen yok gibidir o dönemde. Yavuz Selim Han, handa kalan diğer yolcularla da satranç oynar ve karşısına çıkan herkesi kolaylıkla mağlup eder. Bu hâl, hancının dikkatini çeker. Kimsin? Necisin? Nerden gelir nereye gidersin? Suallerinden sonra, bu Osmanlı dervişinin şânı, kulaktan kulağa yayılmaya başlar. Mısırdaki sağır sultanın duyduğu haber, Şâhın sarayında da duyulur.Kendisi de çok iyi bir satranç ustası olan Şah İsmail, bu hususta rakibi olmasına tahammül edemez ve emreder, hattâ haykırır:
– Derhâl ve behemehâl o dervişi huzuruma davet edesüz. Görelim ki kâmeti kıymeti ve dahi mahâreti, rivâyet edildiğü vechile midür. Bir de biz tecrübe edelüm.
Yavuz Selim Han saraya davet edilir. Zaten Yavuzun maksadı da budur: Şah İsmaille savaş meydanlarında kapışmadan evvel satranç tahtasında kapışmak. Şahın huzuruna çıkan Yavuz Selim Han, evvelâ küçümseyici bir tavırla baştan aşağı süzülür Şah İsmail tarafından. Ne de olsa basit bir derviş görünümündedir her şeyiyle. Şah İsmail satranç diliyle sorar: -Bre derviş! Sen misin Şahın karşısına vuruşmak için rakip diye çıkacak piyade.
Yavuz Selim Hanın cevabı da yine satranç diliyle olur:
-Bazen bir piyade dahi mat eder şâhı bu devranda bilmez misin ey hükümdar.
Kısa fakat dostça bir muhabbetten sonra müsabaka başlar. Sarayın devâsâ salonunda nefesler tutulur. Kelimeler yutulur. Lakin Yavuz Selim Han çok kısa bir süre içinde mat olur. Bu durum câlib-i dikkattir zira, şânı saraya bir anda duyulan dervişin bir anda mat olması; Vardır muhakkak bir açıklaması. Şehzade Selim elbette kasıtlı olarak mağlûp olmuştur rakîbine. Evvelâ bir tanımak ve tartmak ister düşmanını. Metodu nedir, tarzı, tavrı, telakkîsi nicedir. Bundan sonra yapacağı hamle ona göredir. Şah İsmail, rakîbinin bu kadar kısa süre içinde mağlup olmasına bir anlam veremez. İçten içe de şüpheye düşer. Bu işte bir oyun olduğunu sezer ve tekrar oynamayı teklif eder.
Taşlar yeniden dizilir ve ikinci müsabaka başlar. Bu defa da çok kısa bir sürede Şah İsmail mat olur. Hem de az önce rakîbinin mat olduğu gibi değil. Seçimsiz ve çaresiz bırakılarak, ezici ve dâhî bir kudret karşısında çok kötü bir şekilde mat olur. Şimdiye kadar hiç olmadığı bir biçimde, zavallıca mat olur. Koca bir kaplanın pençesindeki küçük bir sıçanın çaresizliğiyle mat olur bu küçümsediği derviş karşısında. Öfkelenir. Ve bu öfkeyle gürler birden rakîbine:
– Bre Derviş! Hiç Şahlar mat edilir mi?
Elinin tersiyle de bu garip dervişe bir tokat aşk eder. Yavuz Selim Han, ne bu tokadın ne de bu suâlin altında kalmamalıdır. Cevap verir:
-Şahların mat edilmeyeceği danışıklı dövüşünü bilseydim, elbette benim dahi tavrım ona göre olurdu.
Tokadın cevabını ise birkaç yıl sonra verecektir. Bu tokadı unutmamak için kulağına bir küpe takar. ( Kulağına küpe olsun, deyimi buradan gelir ) Şah İsmail mat olmuştur. Kızar, öfkelenir, köpürür lâkin hakperesttir.
-Verin şu küstah dervişe bir kese altın, uzaklaşsın buradan.
Şah İsmâil, hâlâ Onun Yavuz Sultan Selim olduğunu anlamamıştır. Yavuz Selim, altın kesesini alır ve Şah İsmailin sarayını terk eder. Lakin şahı mat ettiği büyük salonun devâsâ kapısından çıkmadan önce geriye doğru döner ve tahtında oturan Şah İsmaile şu şiirini okur:
sanma şâhım__/herkesi sen_____/sadıkâne____/yâr olur
herkesi sen___/dost mu sandın__/belki ol_____/ağyâr olur.
sadıkâne____/belki ol_________/âlemde bir__/dildâr olur
yâr olur_____/ağyâr olur______/dildâr olur__/serdar olur

         Belki rivayetten öte değildir. Kesinliğini bilemeyeceğimiz bir olay bu ama hikaye bize dile hakim olmanın etkisini gösteriyor. Sözler vardır en şiddetli silahtan daha etkili olabilir. Doğru konuşma, dile hakim olma, kelimeleri, kavramları (mefhumları) gerçek manasında ve doğru şekilde kullanma bize düşünme kabiliyeti yanı sıra ikna etme kabiliyeti verir. 

Memduh Sami







Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar