Mihenk Taşı



           Tarihi bir vesika ile başlayalım. Fransa, 1798’de Napolyon öncülüğünde Mısır’ı işgal etmişti. Mısır’da Abbasi Hükümdari Harun Reşid devrinde kurulan Reşid kasabasında, Fransızlar tarafından bir  kalenin inşaatı sırasında Rosetta Taşı bulunmuştu. Bu taş 3 farklı dilde olup Antik Mısır Medeniyetinin tanınmasında önemli rol oynamıştır. Taşın Demotik (Antik Mısır halkının konuştuğu dil) , Hiyegrofi ve Antik Yunanca olarak yazılması da 1822 senesinde taşın çözülmesini kolaylaştırmıştı. Fransızlar Mısır’dan çekilirken taşı bırakmamak istemese de İngilizler Londra’ya götürüp British Museum’da sergilemeye başlamıştır, yani yaklaşık 300 senedir taş İngiltere’de…

      Bu tarihi vesikayı okurken aklımda ilkin “daha açıklanması gereken ve bilinmeyen çok şey olmalı “ fikri oluştu. Bir bilgiyi okurken vay be diyebiliyor muyuz? Diyorsak ya hayret duyduğumuzdan ya da kesin olduğunu sandığımız bilginin zihnimizde yıkılmasındandır. Zira o zamana kadar Mısır Hiyografileri Tufan’nın öncesinden kalma dil olarak biliniyordu. Gerçek öyle değildi.

      Tarihin sırtlandığı rol tecrübeleri aktarmaktır. Bütün bir tecrübeler onlarca kitaplarda okunmayı bekliyor. Kitaplar tozlanmadan ve yıpranmadan, hareket etmek için okumalıyız. Kendi Mihenk taşımızı oluşturmalı ve tecrübeleri öğrenerek doğruya en yakın olan adımları atmalıyız. Mihengimiz ne gerçekler ne de yadsınamayan yaşama standartlarıdır. Mihengimiz asla durmamak ve yeni bilgiler katarak hayata en doğru kararı almaya doğru olmalı. Rosetta taşı bir misal, bilgilerin bir gün bizi altüst edebileceğine.

      Elden ne geliyorsa diye bir şey yok. Elimizden ne geliyorsa o olacak ölçütte yani toplumsal olarak en iyiye doğru hareket (devinim) edecek yol üzere hal almalıyız. Az şeyle çok şey anlatmak marifet değil, az şeyle çok anlaşılmak önemli.  

     Ahmed Cevdet Paşa tarihi şöyle açıklıyor: Miheng-ü sahih’ül ayar. Yani düzene en doğru ayarı verebilmek. Ancak evvela biz kendimize en sahih (doğru) ayarı vermeliyiz.    

Yorumlar

Popüler Yayınlar