Ülke ve Devlet

    Ahmet bu sabah her zamanki işini yaparken mendil satan bir çocuğa araba çarptığını gördü. Çarpan kişi araçtan inip çocuğa baktı ve yüzünde büyük bir korku ifadesi belirdi. Çarpan adama baktı, adam çocuğun omuzlardan tutup silkti ama sonrasında aracına binip hızla uzaklaştı. Sabah vaktiydi onu kimsenin görmediğini sanıyordu ama Ahmet bu yaşananları görmüş ve şok olmuştu. Kağıt arabasını çocuğun yanına kadar çekti. Çocuğa baktı, henüz onlu yaşlarında temiz yüzlü elleri kirli bir çocuk gördü karşısında. Kağıt arabasına koydu çocuğu ve karakola kadar gitti, polislere durumu anlattı. Polisler ise sorguladıktan ve durumu mobese kayıtlarından teyit ettikten sonra Ahmet’e müsaade verdi. Çıkarken Ahmet ilk sorusunu sordu “Nereye gömülecek?”
    Akşama kadar yaşananları düşündü, tüm gün bir yandan kağıt topladı diğer yandan çocuğa üzüldü. Akşam olduğunda her zaman muhabbet ettiği, dertleştiği Refik abinin yanına gitti. Her şeyi baştan sona anlattı Refik abisine. Yaşananlardan Refik abisi de müteessir oldu. Tenekede ateşi körükleyerek ısınmaya başladılar.
Ahmet “Refik abi neden böyle oluyor?” dedi hüzünlü bir sesle. Refik ise “Korkunun insana neler yaptıracağını kestiremezsin. Bir an aklı uçmuş ve arabasına basıp gitmiş. Anlam veremiyorsun değil mi? Verme zaten, anlam verirsen olağan karşılarsın ve duyguların çözülmeye başlar.” dedi. Ahmet bunları dinlerken bir kere bile gözünü kırpmadı, nefesini tuttu ve hafızasında yer etmeye çalıştı. Anlamamaktan korktu Refik abisinin dediklerini. “Anlıyorum abi ama kabul mu edelim olanları?” dedi. Refik bir gülümseme atarak “Hıh, ben sana kabul et mi dedim? Etmemelisin, etmemeliyiz.”
    Bir sessizlik oldu. Refik ateşi canlandırmak için tenekeye birkaç parça odun attı, gazete parçalarıyla da körüklemeye çalıştı. Ellerini birbirine oğuşturdu ve kafası bükük Ahmet’e doğru baktı. “Hişt! Halen olanları mı düşünüyorsun?” Ahmet hiç ses vermeden kafasını aşağı yukarı salladı. Refik derin bir nefes aldı ve “ Hikaye bu ya; zamanın birinde bir ülkede öyle bolluk varmış ki her şey pek ucuzmuş. Halk da padişah da durumdan çok memnunmuş çünkü bolluğun olması, ürünlerin fazla olması kısa zamanda civardaki tüm diğer ülkelerde duyrulmuş ve tüccarlar akın akın o ülkeye ticaret yapmaya başlamış. Ticaret için gelenlerin birçoğu o ülkeye yerleşmeye başlamış. Böylece o ülke yine kısa zamanda büyük bir devlet olmuş. Diğer yanda fakir ama kendi halinde her şeye rağmen mutlu bir ülke varmış. Diğer devletlerle arası uzak ve içe kapanık bir halde halkı yaşarmış. Padişahı ise halk ile iç içe halkından pek de farkı olmayan bir hayat yaşarmış.
    Bir gün yolunu kaybeden bir kervan yanlışlıkla fakir ülkenin başşehrine girmiş. Halk kervanı görünce epey şaşırmış. Birkaç kişi kervan başının yanına giderek hangi sebeple bu fakir ülkeye ticaret yapmaya geldiklerini öğrenmeye çalışmış. Yolunu kaybeden kervan ise bolluğun olduğu, her şeyin her yerden çok
ucuz olduğu, halkın ve padişahın çok mutlu olduğu o ülkeden bahsetmiş. Civar ülkelerden tüm tüccarların oraya ticaret yapmak üzere gittiğini ve zengin olarak tekrar kendi ülkelerine veya o ülkeye yerleştiğini anlattıktan sonra kendilerinin de oraya kervan düzdüğünü ama kervan başının yolda ölmesiyle kaybolduklarını anlattı. Fakir ülke kaybolan kervana anlattıklarından sonra sahip çıkmış ve kalacak yer, yemek ve giysilerinden vererek onları ağırlamış. Bu yaşananlar kısa sürede tüm fakir krallıkta duyulmuş. Birtakım kimseler padişaha gelerek ticaret yapmak üzere bolluk içerisinde olan ülkeye gitmek istediği söylese de başta padişah buna pek yanaşmamış. Israrlar ve diğer devlet erkanından kimselerde ticaret yapılmasını istemesiyle Padişah en sonunda tek şartla bir kervan kurulmasını ve ticaret üzere yola koyulmasını emretmiş. Şartı ise kurulacak kervanda bulunan kişilerden sadece birisi geri dönecek ve yaşananları anlatacaktı. Halk da devlet erkanı da bu şarta başta anlam verememiş ama kervan kurulması herkesi mutlu etmiş. Seçilen gençlerle kervan kurulmuş ve develerle birlikte yola çıkılmış.

    Kervanda bir eskiden ticaret yapan kervancı başı varmış. Diğer gençler hayatlarında ilk defa ülkelerinden ayrılan kişilermiş. Yola çıktıktan bir süre sonra bir tepeye varmışlar. Tepeden başşehir gözüküyormuş. Hayatlarında ilk defa yaşadıkları şehri gören gençler şehrin ne kadar fakir olduğunu o zaman anlamış. Gördükleri manzarayla yaşadıkları şehri keşfetmişler. Tüm ülke üç vilayet bir başşehirden oluşuyor, tüm şehirler ortadaki başşehre tek bir yolla bağlanmış. Her on menzilde bir han var, her han diğer hanı görecek şekildeymiş. Başşehir padişahın şehri olmasına rağmen fakirliği çok belli oluyormuş. Ülkenin etrafı tepelerle çevrili ve diğer ülkelerden yalıtılmış. Tepeden bakınca her mahalle belli oluyor, hepsi birbirinden farklı renklerde, eskimiş, atalarının planlarıyla imar edilmiş. Her mahallede kırk ev, kırk evin ortasında herkesin ortak kullandığı kuyu varmış. Hayatlarında ilk defa yaşadıkları şehri gören kervandakiler şaşkın şaşkın etrafı seyretmişler. O gün hayatlarında ilk defa kuşların bir yerden bir yere göç ettiğini tepenin diğer tarafına geçince gören kervan, tepelerin ardında kocaman sıra dağları görmüş. Kervan başı en büyük dağı eliyle işaret ederek yola koyulmuşlar.
     Gece olduğunda kervan bir mağaranın ağzında durarak konaklamaya karar vermiş. Gençler kervan başının yanına gelerek ne kadar daha yolu kaldıklarını sormuş.    Yaşlı adam “Yedi kasaba, yedi nehir geçtikten sonra bolluk dolu olan ülkeye varacağız. Yalnız hiçbir kasabada konaklamayacağız. ” demiş.
    Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmişler. Bir vakit sonra kervan başının dediği ilk kasabaya gelmişler. Satıh Kasabasında her şey öyle sakinmiş ki tüm kervan orada durmak istemiş. Her şey durağan, sakin, isteklerinin yerine gelmesi ve huzurlu bir hayat yaşaması için Satıh kasabası ideal bir yermiş. Kervan başının diretmesi ve ısrarları ile tüm kervan bir daha düzülmüş ve yola koyulmuş. Kasabadan çıktıklarında bir sayım yapmışlar ve bir düzine kadar gencin Satıh kasabasında kaldıklarını görmüşler. Kervanda hemen bir toplantı yapılmış ve Kervan Başı şöyle demiş “Buraya ne için geldiğimizi, nereye gideceğimizi unutmayın, bizi bekleyenleri hatırlayın.” Kervandaki gençler biraz düşündükten sonra geride kalanlara sitem edip kınamış ve yola devam etmeye başlamışlar.


      Bir gece Satıh Kasabasının çıkışında konakladıktan sonra üçüncü günde yola devam eden Kervan çok geçmeden ikinci kasabaya varmışlar. Kasabanın girişinde tüm kervan güzel bir kokuyla karşılaşmışlar. Bir grup genç açlıklarını gidermek için kasabanın hanına girmişler ama geri dönmemişler. Geri kalan kervanda gidenlerin ilk kasabada sitemkâr ve kınayanların olduğunu anlayınca hızlıca kasabanın dışına çıkarak bu ikinci Kasaba olan Sâki kasabasını geride bırakmış. Olanlar kervandakileri korkuttuğunda Kervan Başı kalan gençleri toplayarak şunu demiş “Buraya kadar ne için geldiğimizi, nereye gideceğimizi unutmayın, bizi bekleyenleri hatırlayın. “ Derken ikinci nehirde geçilmiş ve uzun yolculuğa devam edilmeye başlanmış.
     Gece olduğunda bir tepenin yamacında kervan konaklamak üzere durmuş. Karşılarında ışıl ışıl parlayan üçüncü kasabayı görüyorlarmış. Sabah olduğunda kasabayı geçmek üzere yola koyulmuşlar. Kasabanın girişinde mutlu halk onları karşılamış. Kahkahalarla, eğlencelerle dolu olan kasabayı Kervan Başı’nın emriyle Kervan hızlı geçmeye çalışmış. Kervan Başı nara atarak şunu diyormuş “Buraya ne için geldiğimizi, nereye gideceğimizi unutmayın, bizi bekleyenleri hatırlayın.”
Bu hatırlatmalardan sonra kervan üçüncü nehrin kenarında durmuş ve bir düzine daha gencim kasabada kaldığını fark etmiş. Yola devam edenler kalanların ardından yas tutmaya başlamış artık. Yola çıktıkları günden bu yana üç düzine kadar genç geride kaldıklarını için yolu tamamlayamama düşüncesi Kervanın hepten inançını kırmış. Bu inançsızlıkla Kervan Başı’nın naralarıyla zorda olsa kervan dördünce kasabaya varmış. Kasabada bir düzine kadar genç birbirleriyle kavga etmeye başlamış. İki gruba ayrılan bir düzine genç sürekli olarak kavga edip birbirleriyle kavga etmeye başlamış.
     Bu iki kasabayı geçtikten sonra Kervan Başı gençleri toplayarak şunu demiş “Buraya ne için geldiğimizi, nereye gideceğimizi unutmayın, bizi bekleyenleri hatırlayın! Yoksa bizi bekleyenleri yüzüstü bırakırız. Hatırlayın, bu hatırlatmamı dahi hatırlayın.” demiş.  Biraz dinlendikten sonra kısa bir süre sonra diğer kasabaya varmışlar. Enani Kasabasına vardıklarında tüm gençler kendi başlarına hareket etmeye, yük taşıyan develeri de kendi başlarına bırakmaya başlamış. Yalnızca bir grup bu kasabadan hatırlatılanları unutmamış ve kasabanın yanındaki nehre ulaşmış. Artık sayıları yarı yarıya azalan kervan, Kervan Başı’nın “Buraya ne için geldiğimizi, nereye gideceğimizi unutmayın, bizi bekleyenleri hatırlayın.” demesiyle tekrar hızlı bir şekilde yola koyulmuş.
     Altınca Kasabaya varmak için bir hayli uzun yol gitmişler. Sonunda vardıklarında kasaba halkının kahvehanelerde, meydanda sürekli birlikte olduklarını görmüşler. Her kahvehanede veya meydanda farklı şeyler anlatılıyormuş. Her şey insanın içine şüphe düşürüyor ve acaba her şey yalandan ibaretse diye düşünmeye başlıyormuş. Bu sefer Kervan Başı dağılan gençleri tek tek ikna edip geri getirmeye çalışmış. Kasabadan çıktıklarındaysa sayıları artık yarıdan da az hale gelmiş.
    Kervan Başı az kalan gençlere şöyle seslenmiş “Buraya ne için geldiğimizi, nereye gideceğimizi unutmayın, bizi bekleyenleri hatırlayın!” Kervandaki gençler birbirlerine yolun artık çok az kaldıklarını teselli ederek yola devam etmiş. Nehirden bolca suyu yanlarına alarak en uzun yola çıkmışlar. Son kasaba gözükmeden kasabanın kokusu burunlarına gelmeye başlamış. İçeri girdiklerinde her genç birbirlerine bolluk dolu olan ülkeye önce varmak için yarışmaya başlamışlar. Ancak daha kasabadan çıkamadan yarışan gençler bir bir nefeslerini tüketerek can vermişler. Bunu gören diğer gençler Kervan Başı’nın etrafında toplanarak kasabayı yavaş ve ağır adımlarla ama uzun bir zamanda çıkmışlar.
       Nihayet bolluk dolu olan ülkeye vardıklarında bir grup asker kervanı karşılamak üzere yanlarına gelmiş. Cüsseli, bir boğayı, atı, ayıya bile güçleriyle devirebilecek güçteki askerler karşısında kervandaki gençler birbirlerine kitlenmişler. Ülkeye vardıkları sıra kervan başı eceliyle can vermiş. Gençler bir araya gelmiş bir toplantı yapmışlar. Bir kurayla geri gidecek olanı belirlemişler. Diğer gençler ise ticaret yapmak üzere bolluk dolu olan ülkeye girmiş. Geri dönen genç yaşadığı ağır tecrübelerle yola çıktıkları süre zarfından daha kısa bir sürede kendi ülkesine varmış. Ülkeye giren gençler ise askerlerin yanında uzun çölde yolculuk yaparken susuzluktan birer birer ölmüş.”
       Ahmet, Refik abisinin anlattıklarını dinledikten sonra yutkundu. “Ya sen?” dedi Ahmet. “Sen geri dönen misin?” Refik bir kahkaha atarak “Hikaye bu ya!” dedi ve devam etti “Yaşadığın her şey büyük bir tecrübe. Bir kere tecrübe ettin mi aynı hatayı ikinci kez yapmamalısın. Kaybolmak için önüne çok zaman çıkacak. Peki kaybolacak mısın Ahmet?” dedi. Hiçbir cevap vermedi Ahmet. Refik ellerini oğuşturduktan sonra Ahmet’e sordu, ölen çocuğu nereye gömeceklermiş?” Ahmet “Karakoldakiler çocuğu tanıyormuş. Kimi kimsesi olmayan biriymiş. Kimsesizler mezarlığına.”



Yorumlar

Popüler Yayınlar