Bir İsyan Bir Türkü



Geçmişi anlayanlar, geleceği öngörebilir der Cemil Meriç. O halde yarın tarihten ders alanların hazinesidir sözü yersiz olmaz. Kesin yargılardan muaf insanı olmak çelişkili yollara sevk eder.

Ahmet Cevdet Paşa “ İhtilallerin menşei Avrupa’dır.” der. İştahla baktığımız topraklardaki yaşamı iyi tanımamız gerekiyor. Toplumu bilmeyen tarihi anlayamaz, tarih ise sadece savaşlardan ve ekonomik durumlardan ibaret değildir. Tarihi tarih yapan toplumun sosyolojisi ve bireyinin psikolojisidir. Tarih her devrin anlayışına ve düşüncesine isim koyup geleceğe aktarmakla görevli bir mefhum. Işık doğudan gelir ama tutan yer batı değildir. İhtilalleri iyi araştırdığımızda toplumun kafa yapısı ve toplumu şekillendirenler karşımıza çıkar. Burjavizsitler ve halk adına düşünenler karşımıza çıkar… Öte yandan bazı şeyler var ki bunları tam olarak anlamamız gerekiyor. Nurettin Topçu “ İsyan Ahlakı “ derken neyi kastettiğini de bilmemiz gerekiyor. Bir savunma sanatımız olmalı. Elimizdekileri olduğu gibi yarına bırakamayız. Ne devraldıysak, ne bulduysak yarına daha iyisini bırakmamız gerekiyor.

Bizler kimiz? Bu soruyu 1923 sonrasındaki aydınlar, devlet adamları o kadar çok cevapladı ki üstüne bir söz söylemek lafu güzaf. Kalbinde sevgi, merhamet, yardım etme duyusu olmadıktan sonra kim olduğumuz önemli değil ! Ne olduğumuz tartışıldığı kadar ne olacağımızı düşünmeliydik lakin düşünmedik. O halde düşünelim, neler yapıyoruz? Elimizde bulunan imkanlar neler, nereleri iyi biliyoruz? İyi bir hoca öğretendir, gerçek hocaysa öğrettirebilendir. Ne düşündüğümüz, ne istediğimizden hep daha önemliydi.

İbn Haldun “Coğrafya kaderdir. “derken coğrafyayı ırklara ve mezheplere bölmeyi kastetmiyor. İnsan kafatasının içindeki aklın nasıl şekle şemale erdirdiğini ve farklı medeniyetlerin, kavimlerin, kültürlerin ortaya çıkışından bahsediyor. En büyük eseri olan Kitab’ul- İber kitabının sadece Mukaddime’si ( yani bir kitabın önsözü ) okunup düşünülmeye başlandığında Sosyal ve Beşeri ilimlerin tasnifi, tertibi yapılmaya başlandı Avrupa’da asırlar sonra.
Milyonlarca kitap varken niçin bir kitap alıyor ve o kitabı seçmiş oluyoruz. Okuduklarımız aslında ne düşündüğümüzü, ne istediğimizi gösterir. Bir nevi kitap insanın arzusunu gösterir. Şayet elimizde düşünmeye veya okumaya şevk ettiren kitap yerine hamasi duygularla yazılmış kitapları tercih ediyorsak geçmiş halen geçmemiştir ve çağın gerisinde yaşıyoruzdur. Burada tarihin haysiyetinden bahsediyorum. Bir bilimin haysiyeti yani duygusu olabilir mi? Eğer o işi gerçekten seven ve işini iyi yapmak isteyen birileri varsa o bilimin bir değeri vardır. Hazine sandıktan çıkınca değerini kaybeder. Kitaplarda bir hazinedir ama bu hazine nice hazinelerin yolları gösteriyor. Tarihi bildiğimizi iddia ediyorsak gelecek hakkında bir fikrimiz olabilir. Düşündüğümüz şeyler vardır artık ve bizden sonraları için gelecek nasıl inşa edilecek daha sağlam bir şekilde tahmin edilebilecektir.

Dünyadaki her şey bir örümceğin ağları gibi birbirine bağlıdır. Biz fark etmesek de her insan diğer insanların yaptıklarından etkilenir. Kararlarını, çabalarını, hayallerini buna göre belirler. Coğrafyanın yaşantısı neyse ufkunu geliştirmedikçe yapacağı işler coğrafyasının yapılmış işleri olacaktır ve yeni bir paydadan uzak işler gerçekleştirecektir. Bunu bilmek için çok okumaya, araştırmaya da gerek yok, gözlerimiz çok uzakları kestirebilsin ve toprağa bakıp ölümlü olduğunu hatırlasın yeter.

Çoğu yazar bir şeyi nasıl anlamalıyız, nelere değinmeliyiz, neler bilmeliyiz derken çoğu zaman da yanlış anladığımızı söyleme gereksinimi duymaz. Niçin? İnsan doğasından mı bu kestiremiyorum henüz, ama yanlışı kabullenip doğrusu için çalışmanın erdem olduğunu biliyorum. Geçmişlerin eserlerinin üzerine eserler yazılırken, eskiyi ne kadar egale edecek eserler ortaya koyduğumuzu düşünelim. Dört işlemle toplayalım, geçen zamanları çarpalım ve toplumun hayatına bölüp, okunması için eksiltelim. Sonuç kaç çıkarsa çıksın ne bize yetecek ne de bizden sonrakilere.








Yorumlar

Popüler Yayınlar